10 Nisan 2015 Cuma

Moody's i beklerken...



Kredi derecelendirme kuruluşları dış kaynak talep eden tüm ülkelerin hem ihtiyaç duyduğu hem de çekindikleri kuruluşlardır. Hükümetler tahvil ihracı yaparken en az iki büyük kredi derecelendirme şirketine başvurarak çıkarılacak tahvillerin risk ağırlığını belirlemek isterler. Banka, sanayi şirketi gibi kurumsal başvurular, ülke notu paralelinde değerlendirdiklerinden önde gelen kredi derecelendirme şirketleri Türkiye'nin döviz ve yerel para cinsinden kredi değerini periyodik olarak ölçerler.

Moodys's, Standart & Poor's ve Fitch ile birlikte "Big Three" (büyük üç ) olarak adlandırılır. 1909 yılında John Moody tarafından kurulmuş olan şirket tahvil derecelendirme kitapçıkları hazırlamaya başladı. 1975 yılında ABD SPK'sı SEC tarafından Ulusal İstatistik Derecelendirme Organizasyonu olarak belirlenen Moody's 2000 yılına kadar Dun & Bradstreet tarafından yönetildi. Günümüzde %92'si kurumsal yatırımcıların sahip olduğu şirketin en büyük ortağı Warren Buffet'ın sahip olduğu dünyanın en büyük ikinci holding şirketi olan Berkshire Hathaway'dir.

Moody's 16 Mayıs 2013'te Türkiye'nin döviz cinsinden kredi notunu Baa3 Durağan seviyeye yükselterek yatırım yapılabilir ( investment grade ) hale getirmişti. Bu not ile Fitch'in ardından ikinci bir kredi derecelendirme şirketi Türkiye'nin tahvil derecesini yatırım yapılabilir hale dönüştürmüştü.

16 Mayıs 2013'teki Moody's raporunda not artırımı gerekçesi olarak; 
1- Ekonomi ve kamu finansal göstergelerindeki geçmiş performans ve gelecekteki gelişme beklentileri,
2- Türkiye'deki yapısal ve kurumsal reformların devamının, uluslararası sermaye hareketlerindeki şoklara karşı kırılganlıkları azaltmaya yol açacağı beklentisini belirtmişti.

Görünümün durağan olmasını ise ; Moody's in kamu finansmanında ihtiyatlı tutumun sürdürüleceği ve uygulanan yapısal ve kurumsal reformların arkasındaki desteğin devam edeceği beklentisine sahip olmasıydı.

Peki Moody's 2013 yılında hangi göstergelerimizi beğenerek notumuzu yükseltti ? 
1- 2009 yılından itibaren kamu borç yükü 10 puan azalışla GSYIH'nın %36 seviyesine gerilemesi,
2- Toplam kamu borcundaki yabancı para oranı 2003 yılında %46.3'ten 2012'de %27.4'e gerilemesi,
3-Kamunun ihraç ettiği yabancı para cinsinden tahvillerin vadesi 4,6 yıldan 9 yıla çıkması,
4- Kamu gelir sisteminin son yıllarda iyileşme göstermesi ve ve gelirlerin büyüme rakamlarının 2 puan üzerinde artış göstermesi,
5- Geniş kapsamlı kurumsal reform programının ülkenin dış kırılganlığını uzun vadede azaltacağını beklemesi,
6- Enerjinin cari açıktaki payının azaltılması, tasarruf oranının yükseltilmesi ve toplam verimliliğin artrılması ile ilgili hükümet politikalarının olması,

2013 not artışında özetle; temel ekonomik ve kamu finansal göstergelerinde Baa3 ratingi alan rakiplerine karşı daha güçlü durumda olmasıydı. Ekonomik çeşitliliği, büyüme beklentisi benzer ülkelere göre daha güçlüydü. 

Ancak notumuzun arttığı yılda dahi Türkiye; yüksek “cari açık” ve “dış kırılganlık göstergesi “ ( ülkenin ödenecek kısa vadeli yabancı para cinsinden borçlarının brüt döviz rezervlerine oranı ) yatırım yapılabilir ülkeler arasında en yüksek seviyede olduğu belirtilmişti.

Moody’s, Türkiye’nin Baa3 seviyesinin daha üzerine çıkma ihtimalini kısa vadede az görürken özellikle, kamu maliyesindeki olumlu gelişmelerin terse dönmesi ve yabancı sermaye akımlarındaki ani bir duraksamanın not indirimi yaratabileceğini belirtmişti.

11 Nisan 2014’te Moody’s Görünümü Negatif Yapmıştı…

Moody’s 11 Nisan 2014’te Türkiye’nin not görünümünü durağandan negatife çekti.

Buna gerekçe olarak da;
1-    Ülkenin yabancı para finansmanının artan politik belirsizlik ve düşük global likitide nedeniyle baskı altına olduğunu, bunun da yabancı ve yerel yatırımcı güveninde bozulmaya sebep olması,
2-    Politik karışıklığın sebep olduğu orta vadeli büyüme trendindeki belirsizlikti.

Moody’s, güçlü maliye politikasının, kamu borçlarının GSYIH içindeki payını azalttığını belirtirken, borçlardaki yabancı para payındaki düşüşüne dikkat çekmişti.

Moody’s in politik belirsizlik yanında cari açığa ek olarak 2014’teki 163 milyar USD’lik faiz ve ana para ödemelerinin tansiyonun artması halinde sorun teşkil edebileceğini belirtmişti.

Dış kırılganlık göstergesinin ( Kısa Vadeli Dış Borç Ödemeleri / Brüt Döviz Rezervleri) 2014 yılında %173’e çıkmasını beklediğini ve oranın aynı gruptaki ( yatırım yapılabilir ) ülkeler arasında en yüksek değerde olduğunu belirtmişti.

Not düşürmek için; kamu maliyesinde zayıflama veya artan politik istikrarsızlık ve dış finansmanda şiddetlenen baskı, artan riskler dolayısıyla yabancı sermaye akışının ani bir şekilde durması haline dikkat çekmişti. Ayrıca Türkiye’nin ihracatında rekabet gücünden kaynaklanan azalmalar da rating üzerinde baskı kurmaktadır diye belirtmişti.

  
Moody’s Not Kararını 10 Nisan 2015’te Açıklayacak 

Yukarıda yazmış olduğum Moody’s in 2013 ve 2014 değerlendirmeleri 2015 raporuna ışık tutacaktır.

Buna göre;
1-    Kamu maliyesinde 2015 ilk iki ayda herhangi bir bozulma yok. Ancak; düşen büyüme ve azalan ithalatın vergi gelirlerinde azalış yaratma ihtimali vardır. Ayrıca dış boru yüksek özel sektörün kur artışlarının ardından yüksek finansal gider yazdığı görülecektir. Bu durum da kurumlar vergisinde ciddi bir azalış meydana getirecektir.
2-    En çok dikkat ettiği ve 2014 için  %173 olarak beklediği “dış kırılganlık göstergesi” nin 2015’te %180’nin üzerinde olması bekleniyor.
3-    Politik istikrarsızlığın arttığı veya azaldığını 7 Haziran 2015’teki milletvekili seçimlerinde anlayacağız.
4-    Yabancı sermaye akışında ani bir durma olmamakla beraber, Şubat ayından itibaren ciddi oranda yavaşladığı görülüyor.

Sonuç olarak; Moody’s in daha önce uyarı yaptığı kriterlerden “dış kırılganlık” ve “sermaye akışlarındaki yavaşlama” yumuşak ve eleştirilerin haklı olduğu bölgeler. Kamu maliyesi cari rakamlara göre bozulmadı ancak 2015’in geri kalanında bozulma beklentisi yüksek. Politik belirsizliği bir parametre olarak göstermesi ise erken.

Sonuçta piyasaların hemen hemen tamamı Moody’s ten herhangi bir not indirimi beklemiyor. Ancak yukarıdaki maddeler not indirimine %50 şans tanıyor…

Bu süreçte herhangi bir not indirimi gelmese dahi 2015 yılındaki her değerlendirme öncesi hop oturup hop kalkacağız gibi..

Düşünmeden konuşmanın cezası, sonradan düşünmeye mahkum olmaktır.
Latin Atasözü

Bol kazançlar,


Taner ÖZARSLAN

11 Şubat 2015 Çarşamba

Finansal türbülans şiddetini artırıyor...



İşlerimin yoğunluğundan blogda yazma fırsatım pek olamadı. Ancak twitter kanalıyla finans piyasaları ile ilgili görüşlerimi sıklıkla paylaştım bu dönemde.. Son üç-dört aylık dönemi özetleyecek olursak;

2014 yılının ikinci çeyreğinde itibaren azalan büyüme hükümette büyüme endişelerini artırırken, Merkez Bankası'nın para politikası sıklıkla eleştirilmeye başlandı. Büyümenin baş düşmanı olarak görülen faiz oranları tek kurtuluş reçetesi olarak görülmeye başlandı. Enflasyon oranındaki yükselişe rağmen faizlerin düşürülmesi gerektiği, hatta yüksek faizlerin yüksek enflasyon yarattığı dile getirildi. İktisada giriş derslerinde okutulan faiz enflasyon ilişkisi yeniden yaratıldı...

Aslında ne Merkez Bankası ne de hükümet kendi içsel hedeflerinden sapmadan hareket ediyorlardı. Merkez Bankası "fiyat istikrarı"nı korumak için artan iç talebi zayıflatmak için faizleri yukarı çekiyor, tasarruf meyilini artırarak tüketimi ve dolayısıyla fiyat artışının ana sebebini ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Bu nedenle kabul edilebilir bir reel faize ihtiyaç duyuyordu.

Buna karşın 2015 seçimlerine yüksek büyüme, yüksek istihdam ile girmek isteyen hükümet ise doğal olarak faizlerin aşağı inmesini, %3' lerin altına gerilmesi kesin gözüyle bakılan yurtiçi büyümeyi hareketlendirmeye çalışıyordu.

Sonuçta her iki taraf kendi açısından bakıldığında haklıydı. Ancak faklı bakış açıları olsa da ekonomi bilimi hataları affetmeme özelliği ile bilinir. Merkez Bankası ideallerinden uzaklaşmaması gerekiyordu. Bağımsız bir para politikası olduğu düşünülürken piyasa oyuncularının kafası art arda düşen MB gösterge haftalık borç verme faizleri ile karışmaya başladı..Ancak düşen petrol fiyatları ve 2014 yılının ilk aylarındaki yüksek enflasyon oranlarının baz etkisi sebebiyle en hatırı sayılır ekonomistler ve piyasa oyuncuları bile Merkez Bankamızdan faiz indirimleri beklemeye başladılar...

MB'nı bile şaşkına çevirdiğini düşündüğüm bu bakış açısı çıkış planları konusunda endişeli yabancı yatırımcılar tarafından memnunlukla karşılanmıştır diye düşünüyorum..Artan iyimser bekleyişler dünya borsalarında yaşanan rekor denemeleri ile birleşince kış ortasında bir bahar havası esti bizim piyasalarımıza da..

2 yıllık devlet tahvili faizleri %6.5'lara düşerken borsamız 92,000'lere yaklaştı.. Ancak yolunda gitmeyen bir şey vardı, o da dünyada değer kazanan ABD Dolarındaki yükseliş... TL, ABD Dolar'ı karşısında adım adım değer kaybederken döviz sepetinin güçlenmemesi piyasaları avuttu.

Ve Para Piyasası Kurulu'nun 2015 Ocak ayında aldığı kararla haftalık borç verme faizi %8.25'ten %7.75'e geriledi. Yabancı yatırımcının Rusya, Brezilya gibi ülkelerde yüksek reel faiz varken niçin Türkiye'de olması gerektiği sorusuna pek cevap aranması herhalde faiz indirimi kararı verilirken...

Bir de üzerine Ocak ayı enflasyonu düşük çıkarsa 4 Şubat'ta acil olarak PPK'nın toplanıp faiz indirimine gidilebileceği açıklması gelince Başkan Erdem Başçı'dan TL hızla değer kaybetmeye başladı. USD/TL 2,30'lardan 2 hafta 2,51'e ulaştı.

Portföy yatırımlarında başlanan çıkış hareketi faizleri %6,50'lerden %8,40'lara, borsayı ise 92,000'lerden 83,000'lere indirdi.

Sıklıkla uyarılarda bulunduk bu dönem içinde aslında... Faizleri baskılamaya çalışmanın TL'de değer kaybı yaratacağını, bunun da maliyet enflasyonuna sebep olacağını ve enflasyonu kontrol etmek için yeniden faiz artırımlarına gideceğini belirttim...

Geldik bu güne...

Faiz tartışmaları bitti mi .. Kesinlikle hayır.. Bitmeyecektir de... 24 Şubat't MB'sından faiz indirimi bekleyenlerin azalacağını zannetmiyorum. Hatta bono faizlerini %5'lerde, borsayı 100,000'lerde bekleyen yatırım kuruluşları ve bankalar son atışlarını yapacaklardır.. İnşallah hazineleri bu analizlere göre iş yapmıyordur...

24 Şubat'ta faiz indirim periyodu devam ederse;
1- Merkez Bankası'nın bağımsızlığı sorgulanmaya devam eder.
2-USD'nin fiyat geçişgenliği  nedeniyle artması beklenen enflasyon  tamamen kontrolden çıkar.
3- USD/TL Mart ayında 2,60-2,70 bandını zorlayabilir.
4- Faiz silahı olmayan MB'sı dövize ihale vedirekt müdahalelerde bulunur, rezerv azalması yaşanır ve net rezervler sorgulanmaya başlanır.

Para Piyasası Kurulundan 24 Şubat'ta faiz indirimi kararı çıkmazsa;
1- MB Başçı çok sıkıntılı bir döneme girer ve istifa söylentileri piyasalarda çok sert oynaklıklar yaratabilir.
2-  Haftalık yerine gecelik borç vermeyi kullanan MB'sı TL'nin değer kaybetme sürecini durdurabilir.

Peki yukarıda yazılanlar ne kadar bir dönem için geçerli ? Cevabı net ... Kısa dönem için...

Mart ayında FED var, Yunanistan var, Rusya Ukrayna, ABD - İran var ... O dönem daha dikkatli olunması gereken bir periyot...

Son Söz;

Hayatın en büyük trajedisi çok çabuk yaşlanmamız, ama çok geç akıllanmamızdır.

Benjamin Franklin

10 Eylül 2014 Çarşamba

2014 İkinci Çeyrek Büyümesi İlk Alarm Sesi mi ?

2014 yılı ikinci çeyrek büyüme rakamları bugün açıklandı. Büyüme rakamı; bir ülke vatandaşlarının ilgi dönemdeki mal ve hizmetlerinin belli bir para karşılığındaki değer toplamının bir önceki sene aynı dönemdeki toplama karşı değişimini gösterir. Gayri Safi Yurt içi Hasıla değişimi olarak adlandırılan bu mal ve hizmet toplamları cari fiyatlarla hesaplanır ve enflasyon etkisinden arındırmak için bir baz yıl üzerinden sabit fiyatlara çevrilir. 

İşte 2014 ikinci çeyreğinde GSYİH sabit fiyatlarla 2013 yılının ikinci çeyreğine göre sabit fiyatlarla %2,1 arttı. GSYİH'nın %65 ini oluşturan özel tüketim harcamaları %0,4 artış gösterirken, %10'unu oluşturan kamu harcamaları %2.4 arttı. Hasılanın %24'ünü oluşturan yatırım harcamaları %3.5 gerileme gösterirken bu gerileme özel sektörün yatırım azalması %4.1 olarak gerçekleşti. Özel sektörün inşaat yatırımları %4.3 artmasına karşın teçhizat alımlarında %7.6' lık sert bir düşüş yaşandı. Bu rakam GSYIH' da %1.1 gibi yüksek bir rakama denk geliyor ve beklentilerin bu denli şaşmasında en büyük etken olarak görülebilir.

GSYIH'nın %27.8'ine ulaşan ihracat %1.4' lük büyüme etkisi yaratırken, azalan ithalatın pozitif etkisi büyümede %1.3 oldu.

Başka bir ifade ile artan ihracat ve düşen ithalatın pozitif etkileri, özel sektör teçhizat alımlarının negatif etkisi ile birleşince  ( ithalattaki düşüşün başlıca nedeni ) büyüme sabit fiyatlarla 2.1 oldu.

Şimdi sizce para politikasında gevşeme ile alarm veren iç talebi artırmaya çalışmak mı, özel sektör yatırım harcamalarını teşvik etmek mi ya da ihracat artışını, ithalat azalışını teşvik edecek yapısal önlemler mi almak gerekir ? Hangisini yaparsanız enflasyon, faiz, döviz kuru, ödemeler dengesi, fon akışı değişkenlerini bozmadan rasyonel bir hareket yaparsınız ?

Ekonomi bilimini kağıt üzerinde oklar çizmek kadar kolay olsaydı 2008 Dünya Finansal ve Ekonomik krizi yaşanır mıydı ?

Yukarıdaki alternatiflerin hangisinin seçileceği veya yeni alternatiflere göre 2014 yılı büyümesi şekillenecek. Kamu harcamalarının artırılmasının eskiden işe yaradığı ancak şimdi işe yaramasından çok mali disiplini bozacağı için zarar getirmesi endişesi bulunmaktadır. 

2014 ikinci çeyrekte 19,9 milyar TL gelerek sadece % 0,4 artabilen özel tüketim harcamaları  2014 yılının ikinci yarısında sabit fiyatlarla 4 milyar TL ekstra artış gösteremezse ( 2013 üçüncü çeyrek 21,8 milyar TL, dördüncü çeyrek 21,1 milyar TL) , örneğin 2 milyar TL büyürse %3,3 lük daralma %68 pay ile GSYİH'yı %2.25 daraltır. 

2014 yılının ikinci yarısında azalan özel sektör talep ve yatırımlarının terse çevirebilecek güç çok zor görünüyor.

Özellikle 2014 ilk çeyrekteki %4.7' lik güçlü büyümenin 2015 yılında geçilmesi azalan ekonomik aktiviteye bakacak olursak bir diğer zor konu. Bu nedenle 2015 yılının ilk yarısına girerken ülkemizde resesyon endişelerinin başlaması bana şaşırtıcı gelmeyecektir...

Büyümenin hız kestiği, resasyon endişelerinin başlaması borsa üzerinde, özellikle bankacılık sektöründe kar düşüşü endişelerinin, batık kredi korkularının başlamasına sebebiyet verecektir.

Sağlıklı günler...




8 Eylül 2014 Pazartesi

Temmuz 2014 Sanayi Büyümesi Ne Anlatıyor ?

Sanayi üretimi endeksi Temmuz ayında 2013 yılındaki aynı aya göre %4,7 daraldı. Temmuz ayındaki Ramazan bayramı etkisi ve çalışma günlerinin az olduğu hesaba katıldığında ( buna mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış deniliyor ) büyüme Temmuz ayında %1,8 oldu. Sadece takvim etkilerine baktığımızda ise sanayi büyümesi %3,6 oluyor...

Şimdi herkeste oluşan kafa karışıklığına bir cevap vermek gerekiyor. Sanayi üretimi Temmuz ayında düştü mü çıktı mı ? Bir üretim nasıl hem düşer hem de çıkar ? Buna verilecek yanıt şöyle; ham verilere bakarsak Temmuz ayında geçen seneye göre az bir üretim olmuş. Ancak çalışma günlerini baz alırsak aslında sanıldığı kadar düşük bir üretim olmamış, aksine performans artışı var.

 2013 yılı Aralık ayına göre ise; ham sanayi üretimi endeksi ; 0,77, takvim etkisi hesaba katıldığında %6,8 ve son olarak mevsim ve takvim etkisi beraber değerlendirildiğinde %4,8' lik bir artış var.

Görünen o ki Ağustos ayında tersi bir durum olacak. Ham veri yükselirken takvim etkisi terse dönecek ve diğer verilerde bir gerileme görülecek.

Büyüme hesapları yapılırken harcama bazlı veriler esas alınırken, üretim kaynaklı verilerde artan sanayi üretiminin büyüme üzerinde henüz negatif bir etki yaratmadığı görülmektedir.

Ancak ara malı üretiminde görülen yavaşlama diğer aylarda belirgin bir büyüme sorunu ortaya çıkarabilir. Üçüncü çeyrekte ilk iki çeyreğin daha altında bir büyüme rakamı kimseyi şaşırtmayacaktır.

Bol kazançlar...

7 Eylül 2014 Pazar

İlk Yazım

Finans denildiğinde akla ilk olarak bireysel olarak bir iş kurmak istediğinizde ihtiyacınız olan fon gelir. Eğer bir işletme iseniz aynı şekilde sizin için finans yabancı kaynakları etkin kullanma becerisidir. Doğru oluşturulmamış bir finansal model iş planınız, projeniz veya yatırımınız ne kadar iyi olursa olsun başarısızlığa doğru sürüklenebilir.

Ben şu ana kadar finansal piyasalarda 23 yılımı doldurdum. Yatırım uzmanı olarak başladığım 1991 yılındaki ilk işimden bu güne kadar, araştırma, kurumsal finansman, yatırım fonu yöneticiliği, satış ve pazarlama müdürlükleri ve genel müdür yardımcılığı görevlerinde bulundum. Yıllar içinde gelişerek bu günkü seviyesine gelen Türk sermaye piyasaları son yıllarda yatırım ürün sayısını geliştirerek dünya finans piyasalarına daha etkin bir entegrasyona gireceğini gösterdi.

İşte finans dediğimiz öz sermayemiz dışındaki kaynakları etkin kullanma sanatı gün geçtikçe daha önemli hale gelmeye başladı.. Atıl kaynakları doğru yatırım araçlarında değerlendirmek, riskleri sigortalamak, kaynakları etkin ve doğru kullanmak, yatırım kararlarında paranın zaman maliyetini hesaba katmak hepsi özünde finans mühendisliği olarak adlandırılmaya başlandı.

Bu sayfalarda güncel piyasa stratejilerinin yanında finansal mühendisliğin sizlerin kişisel ve işletmenizde nasıl etkin kullanılabileceğini anlatmaya çalışacağım. Türk ekonomik büyüklüklerini yorumlayıp makro ekonomik analizler ile sizlere faydalı olmaya çalışacağım.

Görüş ve önerilerinizi mutlaka yazmanızı rica ederim.

Bol kazançlar..